Evet, bir yol hikayesi ile bendeniz karşınızdayım. Malum bu sene Kurban Bayramı baya bir uzundu. Memlekete gidip eş dost akraba ziyareti yapmakta gerekiyordu fakat bir yandan da benim eşekle(YBR 125) dolaşma hissim baya bir kabardı. Açıp Google Map’si “Acaba memlekete(Gönen) nasıl giderimde hem motor sürer kısa bir tatil yapar hem de akraba ziyareti yaparım.” diye düşünürken Onlarca defa gidip geldiğim İstanbul – Gönen yolunu daha önce hiç sahilden gitmediğimi fark ettim. (Kendimede çok kızacaktım. “30 yaşına gelip bir defa bu yol gidilmez mi” diye. Ama sonradan aklıma geldi. Bu güne kadar ne arabam ne motorum oldu. Sonra kendime hak verip haritaya bakmaya devam ettim.) Harita üzerinden yaptığım biraz araştırma sonucunda Bandırma’ya kadar sahilden yolu takip ederek ulaşabileceğimi gördüm ve aşağıdaki yolu çıkardım. ------------- 12.10.2013′e tekabül eden gün olan Cumartesi sabahı çokta erken bir saat olmayan(her gün işi olsa da olmasa da 6′da uyanan ben için erken olmayan) 9:00′da yola çıktım. İkitelli’den başlayan yolcuğum Bostancı’ya kadar harikaydı. Tatil ve Cumartesi sabahı olması nedeniyle yollar boştu.( Bir kez daha anladım ki 9 bana göre geç bir saatti.) Lakin Türkiye Cumhuriyet’inin farklı kurumlarının tatil yolunu İstanbullulara zehir etme çabası buradan başlamıştı. Sanırım Kartal’da ki yol yapımı nedeniyle kuyruk birazcık uzamış ve Altayçeşme Kavşağına kadar varmıştı. Neyse çok moral bozmadım. Altımda YBR ve sağda yeteri kadar boşluk vardı :) Eskihisar’a kadar her İstanbullunun mutlaka yaşadığı stresi yaşayarak varmayı başardım. Biliyorsunuz motorcuların gemi sırasında bekleme gibi bir alışkanlığı yok. Daldım en önden geçtim. Gemi’de yanlış hatırlamıyorsam Marmaris’e giden Türkiye’ye yerleşmiş emekli bir Alman motorcu amcayla sohbet ettik. Gemi’de biraz hızlı gidiyordu sanırım sohbetinde etkisiyle 35 dakika 15 dakikaymış gibi kendimi Topçular’da buldum. Yalova’ya kadar bir aksiyon olmadı. Gerçi sonrasında da çok bir aksiyonum olmadı. Yazının devamını hala okumayı düşünüyorsanız bilginiz olsun :) Malum Afrika ya da Orta Asya’da değil hepi topu Güney Marmara’da yolculuk yaptık. Yalova’dan sonra malum ilk durak Çınarcık’tı. Yol Çınarcık’a kadar idare eder. Yer yer yol yapımı vardı. Manzara desenizde vasattı acaba gerimi dönsem sorusu aklımı biraz kurcalamadı değil. Ama “Madem bu yola baş koyduk dönmek yok.” deyip devam ettim. Çınarcık – Esenköy arası sol tarafta adını bilmediğim yemyeşil dağlar tepeler, sağımda ise ova ve deniz benim için güzel bir manzara sundu. Yol ise bu kısımda güzeldi.Genelde az viraj düzgün asfalt ikilisi bana güzel bir sürüş keyfi sundu. Esenköy – Armutlu arası ise kesinlikle görülmesi gereken gidilmesi gereken bir yer. Bu kısımda yol önce sahile iniyor. Fakat dağlar denize sıfır olduğu için hem görsel hem ciğersel açıdan güzel bir sunum oluyor. Kanımca İstanbul’un pis havasını burada tamamen ciğerlerimden atmışımdır. Armutlu’ya kadar “Durup bakılacak, yemek yenecek bir yer var mıydı?” derseniz ben görmedim. Ama Armutlu fena bir yer değil. Eğer zamanınız varsa motoru bırakıp ayakları açmak için içinde yürünebilir. Armutlu – Gemlik arasına gelirsek. Yol bu kısımda dar ama asfalt düzgün. Çınarcık – Gemlik arasında ki sahil yolunca asfaltsız ve sürpriz çukurlar olan tek bir metre yok. Armutlu – Gemlik arasında yönün güneye bakması sebebiyle ormanlar birden yok oluyor. Onun yerine kel tepeler başlıyor. Ama bu kısımda da yol size keyif vermeye başlıyor. Belki biraz dar olabilir ama virajlar motor kullanmanın keyfini size yaşatıyor emin olabilirsiniz. Ben tavsiye etmem ama eğer yaz sezonunda giderseniz. Bu bölümde denize girilebilecek bir çok koy mevcut ve benim gördüğüm kadarıyla deniz bu kısımda çok güzel. Hani denizin yeşilini ilk defa Marmara’da bu kısımda gördüm desem yeridir. Su uzaktan bakmama rağmen 1-2 metreye kadar bana dibini gösterdi. Hava soğuk olmasa ehhh deyip denize girebilirdim. :) Ayrıca burada ki küçük kıyı köyleri de çok şekerler. Fotoğraf çekme için hoş mekanlar. Gemlik’ten Ergüncük’e kadar Yalova- Bursa yolunca gittim. Ergüncük’te Kurşunlu tabelasını görünce buraya sapıp tekrar sahil’e indim. Kurşunlu – Mudanya arası yol dar ama asfalt ve virajları güzel. Manzarasına gelince burası bildiğiniz Küçük Karadeniz. Her ne kadar yeşili ormanı az olsa da manzarası bence güzeldi. Sürüç açısında da gayet keyifli bir yoldu. Sadece virajlar değil işin içine eğiminde girmesi biraz sizi zorlasa da sürüşü zevkli kılan bir unsur oluyor bilginize… Mudanya’ya vardığımda saate dikkat etmedim ama öğlenden sonra 1 gibiydi emin olmamakla birlikte. Yolda mola ve fotoğraf çekimleri baya bir süre çalıyor :) Burada biraz yemek yedikten sonra daha önce adını duyduğum Zeytinbağı’na doğru yola çıktım. Mudanya – Zeytinbağı arası Küçük Karadeniz olma özelliğini devam ettirdi. Zeytinbağı ya da namı değer Tirilye’ye gelirsek küçük güzel hoş bir köy. Evler anladığım kadarıyla 1900′lerin başından buyana korunarak gelmiş. Hani eski bir Osmanlı köyü diyebiliriz aslında. Ayrıca birde küçük bir marinası mevcut. Eğer tarihe merakınız varsa burada bir gün geçirmek isteyebilirsiniz. Hem güzel restoranlar mevcut hem de konaklamak için güzel butik otel ve pansiyonlar var. Ben içinde biraz gezdikten sonra yola devam etmeye karar verdim. Yol Zeytinbağı’ndan sonra ikiye ayrılıyor. Ya ovanın içinden Esence’ye gideceksiniz ya da sahil yolundan. Benim sahilden gitme inadım burada da devam etti ve sahil yolunu takip ettim. Lakin bu yol Esence’ye kadar toprak bilginize :) ama genel olarak stabil. Yer yer biraz zorlayıcı kısımlarla karşılaşıyor insan. Esence’ye vardığımda emin olmamakla birlikte saat 4:30 olmuştu ve yolun geri kalanında da toprak yol mevcut olduğu için artık konaklama fikri yavaş yavaş aklıma girmeye başladı. Bu sırada bir köy evinin duvarında şu İstanbul’da ki bel fıtığı reklamları tarzında bir pansiyon reklamı gördüm. Daha önce harita dikkat etmediğim adını hiç duymadığım Eşkel diye diye bir yerin varlığından şans eseri haberim oldu :) Biraz büyükçene kumsala sahip yazlık bir köymüş aslında kendisi. Tabi benim gittiğim dönemde açık pansiyon bulmak biraz zor oluyor. Malum Marmara’da sezon Ağustos dediğinde biter. Amma velakin köyün bakkalına sorarak açık bir pansiyon bulmayı başardım. Baya salaş bir yerdi ama sokakta yatmak ya da hiç bilmediğin toprak yollarda gece sürüş yapma fikrinden daha çekici olduğu kesin :) Bir gece uyuduktan sonra ertesi sabah “benim için” erken bir saat olan 7 gibi yola koyuldum. Şansıma bu gün hava baya soğuktu. Yağmur yağmadı ama bulutlar güneşi baya bir engelledi. Isı kaybını engellemek için ekstradan yağmurluğumu giydim. Yolun Eşkel – Bandırma arası kısmı bence çok güzel manzaralara sahipti. Birincisi köy ve insan sayısı azdı. Bu yüzden daha fazla korunmuş. Eşkel’den Kurşunlu köyüne kadar yol asfalttı hem seğir hem de sürüş keyfi güzeldi. Ama yola dikkat etmek lazım. Yer yer bozuk asfalt kısımlar mevcut. Kurşunlu – Yenice köyü arası ise bence yolcuğun en güzel kısmıydı. Birincisi bu kısımda yol tamamen toprak ikincisi bazı kesimler dağdan akan su yüzünden baya bir bozulmuştu. Ama bunun avantajı insan tarafından bozulması yoka yakındı. Özellikle yolun bu kısmında seneye baharda mutlaka kamp yapmaya gideceğim bir koy buldum :) Yenice köyünden sonra yol tekrar asfalta döndü ve Bandırma’ya kadar rüzgar türbinlerinin eşliğinde keyifle yolculuğuma devam ettim. Bundan sonra standart şehirler arası yol olduğu için anlatacak fazla bir şey kalmıyor :)

0 yorum:
Yorum Gönder